30 Eylül 2013 Pazartesi

OSMANLI DEVLETİNDE ELEKTRİK



1856 yılına kadar Osmanlı Devleti’nde; Başta payitaht İstanbul olmak üzere imparatorluğun bütün şehirleri modern anlamda şehir aydınlatmasından yoksundu. İstanbul’da gece olup havanın kararmasıyla birlikte sosyal yaşantı sona eriyordu. Evler mum ve yağ kandilleriyle, belli başlı sokaklar, önemli kamu binaları, varlıklı ailelerin konak ve yalılarının önleri de fenerlerle aydınlatılıyordu. Belediye çalışanları tarafından havanın kararmasıyla yakılan kandiller havanın aydınlanmasına kadar yanık tutulup, havanın aydınlanmaya başlamasıyla söndürülüyordu. İnsanlar güvenlik nedeniyle geceleri fenersiz dışarıya çıkamıyorlardı. Oysa aynı dönemlerde Avrupa’nın çoğu şehirlerinde caddeler, sokaklar, parklar vb. açık mekânlar ile evler, sinemalar, tiyatrolar, tren garları vb. kapalı mekânlar güneş battıktan sonra, gece boyunca havagazı ile aydınlatılıyordu. Sosyal yaşantı gündüz gibi olmasa da geceleri geç saatlere kadar devam ediyordu. İstanbul, bu olumsuzluğuna rağmen konumu, tarihsel zenginliği ve doğal güzellikleriyle sadece Osmanlı Devleti’nin başkenti olmayıp dünya başkentlerinin en önemlilerinden sayılıyordu.
İstanbul’u şiirleriyle, romanlarıyla, resimleriyle vb. anlatan çok sayıda yerli ve yabancı yayın vardır. Bunlardan birisi de 1874 yılında ülkemize turist olarak gelen İtalyan "Edmondo de Amicis (1846-1908)" in iki ciltlik "Costantinopolis 1877" adlı eseridir. Amicis kitabında İstanbul’un doğal ve tarihi zenginliklerden övgü ile söz ederken İstanbul’u, farklı kültürdeki insanların binlerce yıl barış ortamında bir arada yaşadığı yer olarak anlatmaktadır. Amics, kitabında dile getirdiği övgülerine rağmen kitabının bir bölümünde İstanbul’un gecelerini şöyle tarif etmektedir;
"İstanbul Avrupa’nın gündüz en parlak, gece en karanlık şehridir. Tek tük ve birbirinden çok uzak olan fenerler belli başlı sokakları ancak aydınlatır; ötekiler mağara gibidir, kimse elinde bir fener olmadan bu sokaklara girmeyi göze alamaz." (1)
İstanbul’un havagazı ile aydınlatması
Osmanlı Devletinde modern anlamda çağdaş şehir aydınlatması Dünya’nın önemli şehirlerinde olduğu gibi havagazı ile başladı. Amerika Birleşik Devletleri’nin Baltimore şehrinde bir sokağın 1817 yılında, Berlin şehrinde bir sokağın 1826 yılında, Paris’teki bir sokağın 1829 yılında havagazıyla aydınlatılmasından çok sonra, 1856 yılında İstanbul’un önemli yerleri havagazı ile aydınlatmaya başladı. Sultan Abdülmecit’in saltanat döneminde (1839-1861), 1853 yılında inşaatına başlanan Dolmabahçe Sarayı yapılırken Saray’ın havagazı ile aydınlatılması düşünülmüştü. Bunun için Saray’ın bahçesine bir gazhane yapıldı. Yaklaşık üç yılda inşaatı tamamlanan Dolmabahçe Sarayı, müştemilatı ile birlikte 07 Haziran 1856 tarihinde resmi bir törenle açıldı. Böylece 1856 yılında Dolmabahçe Sarayı havagazı ile aydınlatıldı. (2)
Saray’ın aydınlatılması yapılırken İstanbul’un Cadde ve Sokaklarının aydınlatılması düşünülmüştü: Aydınlatma çalışmaları, Dolmabahçe Sarayı’na yakın semtlerden başlayarak zaman içerisinde İstanbul’un bütün semtlerini kapsayacak şekilde plânlanmıştı. Yapılan plân gereği önce Beyoğlu’nun Cadde ve Sokakları havagazı ile aydınlatıldı. Daha sonra, zamanla İstanbul’un diğer semtlerinin de havagazı ile aydınlatılmasına devam edildi.
II. Abdülhamit’in saltanat döneminde (1876-1909) İstanbul’un havagazı ile aydınlatılması doruk noktasına ulaştı. 1914 yılına gelindiğinde Dolmabahçe Gazhanesi, Yedikule Gazhanesi ve Kadıköy Gazhaneleri açılarak bu gazhanelerinin beslediği toplam sokak lambası 8 bin 742’ye ulaştı. Böylece, İstanbul’un ana arterleri, caddeleri, sokakları, konak ve yalıları, devlet daireleri modern anlamda havagazı ile aydınlatılmış oldu. (3)
İstanbul’un elektrikle aydınlatılması (Elektrifikasyon)
İstanbul’un Cadde, sokak, park, konak, yalı, ev gibi açık ve kapalı mekânlarının havagazı ile aydınlatılmasındaki gecikmenin benzeri elektrikle aydınlatmada (elektrifikasyon) da yaşandı. Dünyadaki emsallerine baktığımızda: 1882 yılında bir hidroelektrik santralde üretilen doğru akımlı elektrikle A.B.D’nin Wisconsin şehrini; 1891 yılında da bir termik santralde üretilen alternatif akımlı elektrikle Londra’nın cadde, sokak, tiyatro, tren istasyonları gibi yerlerin aydınlatıldığı düşünüldüğünde, İstanbul’un 1914 yılından sonra elektrikle aydınlatılmasında geç kalındığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder